Çocuklar için okuma zamanı: 14 dk
Vaktiyle yaşlı bir kraliçe vardı; kocası çoktan ölmüştü. Kraliçenin güzel bir kızı vardı; buluğ çağına gelince annesi onu başka bir ülkenin prensine sözledi. Derken düğün zamanı geldi çattı; kız başka bir ülkeye gideceği için annesi onun sandığını nelerle doldurmadı ki. Yemek takımları, altın gümüş bardaklar… yani bir prensese yakışacak ne varsa ve bir de muska! Çünkü kraliçe kızını gerçekten çok seviyordu.
Yanına bir de nedime verdi; bu nedime kıza gezide refakat edecek ve onu damada kendi eliyle teslim edecekti. Her ikisine birer at verildi. Prensesin atının ismi Falada’ydı ve konuşabiliyordu!
Neyse, vedalaşma zamanı geldiğinde yaşlı anne yatak odasına çekilerek, eline aldığı bir çakıyla parmağını kesip kanattı. Akan kanın üç damlasını beyaz bir mendile damlattıktan sonra onu kızına verdi: „Bunu iyi sakla kızım, yolculukta lazım olacak“ dedi.

Ve ağlaşarak birbirlerinden ayrıldılar. Prenses annesinin verdiği mendili göğsüne soktuktan sonra atına binerek yola çıktı. Uç saat böyle gittikten sonra susadı ve nedimesine: „Atından in ve benim için yanma aldığın maşrapayla şu kaynaktan biraz su al da içeyim“ dedi.
„Susadınsa attan kendin inip iç, ben senin hizmetçin değilim“ diye cevap verdi nedime.
Çok susayan prenses attan indi ve kaynaktan su içti, altın bardağı kullanamadı. O zaman „Yarabbi“ dedi ve aynı anda üç damla kan şöyle konuştu:
Annen bunu bilmiş olsa,
Yüreği sızlar nasıl olsa!
Ancak prensesin cesareti kırılmıştı, hiçbir şey söylemeden atma bindi.

Böyle millerce yol aldılar; hava sıcaktı, güneş çok yakıyordu ve kız yeniden susadı. O sırada bir dere kenarına vardılar. Prenses nedimesine seslenerek: „Atından in, altın maşrapamla bana su ver“ dedi. Kadının daha önce söylediği küstahça sözleri unutmuştu bile.
Ama nedime daha da küstahlaşmıştı. „Sen kendin iç, ben senin hizmetçin değilim“ dedi.
Çok susayan genç kız atından inerek akarsudan içerken ağlıyordu; ağzından Yarabbi!“ sözü çıkar çıkmaz kan damlaları yine:
Annen bunu bilmiş olsa,
Yüreği sızlar geç de olsa!
diye cevap verdi. Kız su içerken fazla eğilince, üç damla kanlı mendilini düşürüverdi ve mendil suya kapılarak onun korkulu bakışları altında gözden kayboldu. Kızcağız kendini o kadar zayıf ve güçsüz hissetti ki!
Falada adındaki atına binecekken nedimesi, „Falada benim artık, sen şu katıra bin“ dedi. Kız ister istemez buna da göz yumdu.
Bu kez nedime sert bir sesle ona elbiselerini çıkartıp yerine kendi eski elbiselerini giymesini emretti. O kadar ileri gitti ki, şu açık havada, kralın sarayında hiç kimseye bu olanlardan bahsetmeyeceğine dair ona yemin ettirdi; yoksa onu öldürecekti!
Ama Falada bunları duydu ve ayağını denk tuttu. Neyse, nedime Falada’ya bindi, gerçek gelin de katıra ve yola koyuldular, sonunda kralın sarayına vardılar. Sevinçle karşılandılar; prens onlara doğru gelerek önce nedimeyi attan indirdi, çünkü onu prenses sanmıştı. Gerçek prenses ise orada öylece kalıverdi. Bu sırada yaşlı kral pencereden bakıyordu; avludaki kızı gördü: ne kadar zarif ve ne kadar güzeldi! Sonra tahtına geçti ve nedimeye avludaki kızın kim olduğunu sordu.
„Onu yolda gelirken yanıma aldım, canım sıkılmasın diye. Ona bir iş verin de boş durmasın bari“ dedi nedime.
Ama ona göre bir iş aklına gelmediği içinyaşlı kral, „Bizim kazları güden bir oğlan var, ona yardım edebilir“ dedi. Oğlanın adı Konrad’dı; gerçek gelin şimdi onun yardımcısı olacaktı!
Bir ara yabancı gelin prense, „Rica etsem, bana bir iyilikte bulunur musunuz?“ diye sordu.
„Buyurun“ dedi oğlan.
„Celladı çağırın da, buraya gelirken bindiğim atın kafasını uçursun, çünkü beni çok kızdırdı.“
Aslında prensesle at arasındaki ilişkiyi fark etmişti ve bu yüzden hayvanın konuşmasından korkuyordu.
Neyse, infaz günü geldi. Sadık Falada ölecekti! Kız celladın eline para sıkıştırarak ondan bir ricada bulundu. Şöyle ki, şehrin koskocaman ve kapkara bir kapısı vardı. Sadece sabahları ve akşamları açılır ve kız kazları hep bu kapıdan geçirirdi. Falada’nın başını bu kapıya çakacaktı! Böylelikle kız onu sık sık görebilecekti.
Cellat sözünü tuttu ve hayvanın başını kestikten sonra onu kara kapıya çiviledi.
Ertesi sabah kız kapıdan geçerken ona şöyle seslendi:
Ah, Falada, şimdi orada asılısın.
At kafası hemen cevap verdi:
Ey prensesim, sen nasılsın? Annen bunu bilmiş olsa,
Yüreği sızlar geç de olsa!
Kız hiçbir şey demeden kazları güderek şehir dışına çıkarttı. Sonra Konrad’la birlikte otlağa vardığında yere çökerek saçlarını açtı; bunlar altın gibiydi! Konrad bunu görünce hayran kaldı ve bir iki tel koparmak istedi. Ama kız şöyle söylendi:
Püfür püfür esen rüzgâr,
Uçur Konrad’ın şapkasını
Ver bana saçlarımı örüp
Başıma çelenk yapma şansını!
Derken şiddetli bir rüzgâr çıktı ve Konrad’ın şapkasını şehre doğru uçurdu; oğlan da arkasından koştu. Geri döndüğünde kız saçlarını tarayıp toplayıp başında bağlamıştı. Yani artık kimse onun saçının tek teline bile dokunamazdı.

Konrad öfkelendi ve onunla konuşmadı. Böylece kazları akşama kadar güttükten sonra eve döndüler.
Ertesi sabah kara kapıdan geçerken kız şöyle seslendi:
Ah, Falada, şimdi orada asılısın.
Falada cevap verdi:
Ey prensesim, sen nasılsın? Annen bunu bilmiş olsa,
Yüreği sızlar geç de olsa!
Kız otlağa vardığında yine yere oturarak saçlarını taramaya başladı.

Konrad yine birkaç tel saç koparmaya çalıştıysa da kız hemen şöyle dedi:
Püfür püfür esen rüzgâr,
Uçur Konrad’ın şapkasını,
Ver bana saçlarımı örüp
Başıma çelenk yapma şansını!
Aynı anda şiddetlenen rüzgâr oğlanın şapkasını uçurdu, o da peşinden koşmak zorunda kaldı. Geri döndüğünde kız saçlarını çoktan tarayıp toplamıştı. Yani oğlan yine tek bir tel saç koparamadı. Akşama kadar kaz gütmeyi sürdürdüler.
O akşam eve döner dönmez Konrad yaşlı kralın huzuruna çıkarak: „Ben bu kızla kaz gütmek istemiyorum artık“ dedi.
„Niye ki?“ diye sordu kral.
„Her gün beni kızdırıyor da ondan!“
Kral ona kızla aralarında neler geçtiğini iyice anlatmasını emretti. O zaman Konrad da şunları anlattı: Sabahları kara kapının altından geçerken oraya çivilenmiş bir at kafasınabakan kız,
Ah, Falada şimdi orada asılısın.
diyor. At da şöyle cevap veriyor:
Ey prensesim, sen nasılsın? Annen bunu bilmiş olsa,
Yüreği sızlar geç de olsa!“
Ve sonra Konrad otlakta olanları, şapkasının nasıl uçtuğunu falan anlattı.

Kral ona ertesi gün yine kızla birlikte kazları gütmesini emretti ve kendisi gizlenerek kızın at kafasıyla olan konuşmasını izledi. Sonra tarlaya geçerek bir çalılık arkasına gizlendi ve kızın oğlanla birlikte nasıl kaz güttüğünü gördü. Bir süre sonra kız yere çökerek saçlarını açtı; bunlar altın sarısı gibiydi. Ve kız şöyle seslendi:
Püfür püfür esen rüzgâr,
Uçur Konrad’ın şapkasını! Ver bana saçlarımı örüp
Başıma çelenk yapma şansını!
Aynı anda rüzgâr şiddetli eserek Konrad’ın şapkasını uçurdu, oğlan onun peşinceye kadar çok zaman geçti; kız da bu arada rahat rahat saçlarını tarayıp tepesinde toplayabildi. Kraltüm bunları kendi gözleriyle gördü. Sonra da belli etmeden saraya döndü. Akşam olup da kız da dönünce onu yanına çağırarak neden böyle davrandığını sordu.
Kız, „Bunu size söyleyemem; kimseye de açıkça şikâyette bulunamıyorum, çünkü bunun için yemin ettim. Yeminimi tutmazsam hayatımdan olacağım“ dedi.
Kral iyice sordu, soruşturdu ve kıza baskı yaptıysa da onu konuşturamadı. Bunun üzerine, „Madem ki bana anlatamıyorsun, o zaman şu demir sobaya anlat derdini“ diyerek oradan ayrıldı.
Kız sobanın başına geçerek derdini anlatmaya başladı, ağlaya ağlaya içini döktü.
„Burada tek başına, terk edilmiş durumdayım.

O kötü kalpli nedime beni buraya zorla getirdi. Ve benim yerime geçerek evleneceğim adamı aldattı. Bana kaz güdücülük gibi pis bir iş yüklediler. Annem bunu bilmiş olsa, yüreği sızlar geç de olsa!“
O sırada kral kapının dışında duruyordu, ama kızın yakarışını dinlemişti.
Hemen prenseslere yakışacak giysiler getirterek kıza giydirtti; o anda sanki bir mucize gerçekleşti. Kız o kadar güzeldi ki!
Yaşlı kral oğlunu çağırtarak ona yanlış gelini seçtiğini anlattı. Onun seçtiği kız sadece bir nedimeydi; asıl gelin şu gördüğü kaz güdücü kızdı!
Oğlan buna aslında çok sevindi, çünkü onun güzelliğinden çok etkilenmişti.
En yakın eş dost, akraba ve tüm saray halkının davet edildiği büyük bir şenlik düzenlendi.
Tahtın bir yanında prens genç kızla nedimesinin arasında yer aldı. Nedimenin gözü kızı görmedi bile; onun aklı fikri muhteşem takılardaydı hep.
Güzelce yenilip içildikten sonra, herkes neşelenmişken yaşlı kral nedimeye bir bilmece sordu. Tüm olanları içeren bir hikâye uydurduktan sonra, „Böyle birini ne ceza verirdiniz?“ diye sordu.
Sahte gelin, „Böylesini çırılçıplak iğneli fıçıya koyduktan sonra iki ata onu çektirerek, canı çıkıncaya kadar sokak sokak dolaştırmak gerekir“ diye cevap verdi.
Bunun üzerine kral, „Bu, sen olacaksın! Kendi cezanı kendin vermiş oldun“ dedi.
Hüküm uygulandıktan sonra prens gerçek eşine kavuştu ve her ikisi yıllar boyunca ülkelerini barış ve mutluluk içinde yaşattılar.


Arka plan
Yorumlar
Dilbilim
„Grimm Kardeşler’in ‚Kaz Güden Kız‘ masalı, iyi kalpli bir prensesin sadık kalan bir at ve sihirli bir mendil yardımıyla kimliğini geri kazandığı bir peri masalıdır. Masal, hile, sadakat ve adalet temalarını işler. Genç bir prenses, annesi tarafından başka bir ülkenin prensi ile evlenmek üzere yola çıkar. Ancak, ona hizmet etmesi için verilen nedimesi yolculuk sırasında prensesin yerine geçer. Prenses tüm bu süre boyunca sessiz kalmak zorunda kalır ve sonunda krallığın kazlarını gütmeye mahkûm olur. Nedimenin entrikaları, konuşan at başı ve krallığın içindeki gizli bir izleme sayesinde ortaya çıkar. Masal, sonunda gerçek prensesin tahta layık görüldüğü, sahte prensesin ise kendi söylediği ceza ile cezalandırıldığı mutlu bir sona ulaşır. Masalın ana mesajı, doğruluğun ve dürüstlüğün eninde sonunda ödüllendirileceğidir. “
“ Kaz Güden Kız “ masalı, Grimm Kardeşler’in klasik hikayelerinden biri olarak, iyi ve kötü karakterler arasındaki çatışmalar ve ahlaki dersler üzerinden ilerleyen zengin bir anlatı sunar. Masalın farklı yorumları, karakterlerin davranışları ve hikayenin ana temalarına odaklanarak zenginleştirilebilir.
Güç ve Güçsüzlük Üzerine Bir Yorum: Masaldaki prensesin güçsüz duruma düşmesi ve sadık atı Falada’nın başının kesilmesi, kişinin gerçek gücünün içsel değeri ve karakterinde saklı olduğunu gösterir. Prenses, zorbalığa boyun eğmek zorunda kalırken, içsel değerlerini koruduğu için sonunda hak ettiği yeri bulur.
Kadın Dayanışması Üzerine Bir Yorum: Masal başlangıçta kadın ihanetini gösterse de, farklı bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde, bu hikaye kadın dayanışmasının eksikliğine işaret eder. Hikaye, kadınların birbirlerini desteklemesinin önemi konusunda dersler çıkarılabilecek bir yorumla incelenebilir.
Doğa ve İnsan İlişkisi Üzerine Bir Yorum: Prensesin saçlarını korumak için rüzgardan yardım istemesi, doğanın gücüyle insanın iş birliğini simgeler. Bu, geçmiş zamanlarda doğanın insan yaşamında oynadığı hayati rolün bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Kimlik ve Maske Üzerine Bir Yorum: Prenses gerçek kimliğini saklamak zorunda bırakıldığında, maskeler ve kimlik teması üzerine bir ders sunar. Bu yorum, toplumsal roller ve bireyin kendi kimliğini keşfetme sürecini ele alabilir.
Adalet ve Ceza Üzerine Bir Yorum: Masalın sonunda sahte gelinin kendi cezasını kendisinin belirlemesi, adaletin nasıl yerine getirilmesi gerektiği ve suçluların kendi yaptıklarının farkına varmasının önemi üzerine bir görüş sağlayabilir.
Bu yorumlar, masalın temel hikaye yapısını korurken, anlatıya modern ve derinlemesine bir bakış sunar ve okuyuculara farklı perspektifler kazandırır.
„Grimm Kardeşler“ tarafından derlenen „Kaz Güden Kız“ masalının dilbilimsel analizi, masalın dilsel özelliklerine ve edebi yapısına odaklanmayı gerektirir. İşte bu masalın dilbilimsel yönlerini ele alabileceğimiz bazı başlıklar:
Dil ve Üslup
Anlatım tarzı: Masal, üçüncü tekil şahıs diliyle yazılmıştır ve genellikle destansı bir üslup taşır. Bu üslup, masalların geleneksel olarak sözlü kültürde aktarılmasına uygun bir anlatıya sahiptir.
Deyimler ve Kalıplaşmış İfadeler: Masal, halk diline ait kalıplaşmış sözler ve deyimler içerir. „Canı çıkıncaya kadar sokak sokak dolaştırmak gerekir“ gibi ifadeler, vurucu ve öğretici bir etki yaratır.
Sözdizimi ve Dil Bilgisi
Klasik Cümle Yapıları: Metinde dönemin diline özgü uzun ve karmaşık cümle yapıları bulunmaktadır. Bu yapılar, masalın tarihsel bağlamına uygun olarak seçilmiştir.
Zaman kipleri: Masal, geçmiş zaman ve geniş zaman kipleri arasında geçiş yaparak hikayenin akıcılığını sağlar. Bu, okuru hikayenin içinde tutmak için kullanılan bir tekniktir.
Söz Varlığı
Yalın ve Süslü Dil Kullanımı: Metin, bir yandan günlük konuşma diline yatkın bir sadelikte ilerlerken, diğer yandan edebi güzellik taşıyan süslü ifadeler ile zenginleştirilmiştir. Örneğin, prensesin güzelliği veya rüzgarın esişi betimlenirken sanatsal bir dil kullanılmıştır.
Simge ve Alegoriler: Masalda, Falada’nın başı gibi unsurlar sembolik ögelerdir ve masalın altında yatan mesajları derinleştirir.
Temalar ve Motifler
Klasik Masal Temaları: Masal, haksızlık, adaletin yerini bulması, sadakat, ihanet gibi temalar üzerine kuruludur. Bu temalar, okuyucuya etik ve ahlaki dersler verir.
Dönüşüm ve İyilik: Zor durumda kalan prensesin sonunda hak ettiği mutluluğa kavuşması gibi dönüşüm motifleri, iyi kalbin sonunda ödüllendirileceği mesajını taşır.
Anlatı Unsurları
Karakterler: Masaldaki karakterler, iyi-kötü ikiliği üzerinden basit ama etkili bir şekilde tasvir edilmiştir. Her karakter bir arketipsel rol üstlenir; örneğin, prenses masumiyeti ve saflığı temsil eder.
Diyaloglar: Metin, karakterler arasındaki diyaloglarla zenginleşir. Özellikle Falada’nın başı ile prenses arasındaki konuşmalar, masalın ana dramatik unsurlarındandır.
Kültürel ve Tarihsel Bağlam
– Masalın köken aldığı kültürel ve tarihsel bağlam, dil ve sözdiziminde kendini yoğun bir şekilde hissettirir. Alman folklorünün özelliklerini yansıtan kimi anlatı unsurları, dönemin sosyal yapısı hakkında da ipuçları verir.
Bu dilbilimsel analiz, masalın dil ve anlatım unsurlarını derinlemesine anlamak ve Grimm Kardeşler’in bu eserine dair daha geniş bir perspektif kazanmak için yapılmıştır. Metin, hem edebi hem de dilsel açıdan zengin bir birikime sahiptir.
Bilimsel analiz için bilgiler
Gösterge | Değer |
---|---|
Numara | KHM 89 |
Aarne-Thompson-Uther Endeksi | ATU Typ 533 |
Çeviriler | DE, EN, DA, ES, PT, FI, HU, IT, JA, NL, PL, RU, TR, VI, ZH |
Björnsson tarafından okunabilirlik indeksi | 42.5 |
Flesch-Reading-Ease Endeksi | 0 |
Flesch–Kincaid Grade-Level | 12 |
Gunning Fog Endeksi | 18.6 |
Coleman–Liau Endeksi | 12 |
SMOG Endeksi | 12 |
Otomatik Okunabilirlik Endeksi | 10.2 |
Karakter Sayısı | 8.887 |
Harf Sayısı | 7.266 |
Cümle Sayısı | 122 |
Kelime Sayısı | 1.300 |
Cümle Başına Ortalama Kelime | 10,66 |
6'dan fazla harf içeren kelimeler | 414 |
Uzun kelimelerin yüzdesi | 31.8% |
Toplam Heceler | 3.019 |
Kelime Başına Ortalama Heceler | 2,32 |
Üç Heceli Kelimeler | 495 |
Üç Heceli Yüzde Kelimeler | 38.1% |